P değeri nedir sorusu, birçok araştırmacının tez çalışması sürecinde karşılaştığı en kritik sorulardan biridir. İstatistiksel analizlerin merkezinde yer alan bu değer, bilimsel çalışmaların geçerliliğini belirlemede önemli bir rol oynar. Ancak, istatistiksel anlamlılığın bu temel göstergesi, sıklıkla yanlış yorumlanmakta veya yanlış kullanılmaktadır.

Tez analizi sürecinde, p değerinin doğru anlaşılması ve yorumlanması başarılı sonuçlar elde etmenin anahtarıdır. Özellikle akademik çalışmalarda, bu değerin yanlış kullanımı tüm araştırmanın geçerliliğini tehlikeye atabilir. Aslında, birçok araştırmacı farkında olmadan p değeriyle ilgili çeşitli hatalar yapmakta ve bu da çalışmalarının bilimsel değerini zayıflatmaktadır.

Bu makalede, p değerinin ne olduğunu, nasıl yorumlanması gerektiğini ve tez analizlerinde en sık yapılan hataları detaylı olarak inceleyeceğiz. Ayrıca, bu hataları önlemek için pratik çözüm önerileri sunarak, araştırmanızın istatistiksel sağlamlığını artırmanıza yardımcı olacağız. Dolayısıyla, tezinizin savunmasında özgüvenle durabilmeniz için gereken bilgileri edineceksiniz.

P Değeri Nedir ve Neden Önemlidir?

İstatistiksel araştırmaların temelinde yer alan p değeri, bilimsel çalışmaların güvenilirliğini değerlendirmede kritik bir rol oynar. Bilim dünyasında sıklıkla kullanılan bu kavram, aslında birçok araştırmacının tam olarak anlamakta zorlandığı karmaşık bir istatistiksel araçtır. Bu bölümde, p değerinin tanımını, anlamlılıkla ilişkisini ve tez analizlerindeki önemini detaylı olarak inceleyeceğiz.

Tanımı ve istatistikteki yeri

P değeri (probability value), basit bir ifadeyle, bir istatistiksel modele bağlı olarak gözlemlenen örneklem sonuçlarının ne kadar aşırı olduğunu ölçmek için kullanılan bir fonksiyondur . Başka bir deyişle, sıfır hipotezinin doğru olduğu varsayımı altında, gözlemlenen veya daha aşırı sonuçların elde edilme olasılığını ifade eder .

İstatistiksel hipotez testlerinin merkezinde yer alan p değeri, sosyal bilimlerin ve doğa bilimlerinin birçok alanında yaygın olarak kullanılmaktadır. Özellikle sıfır hipotez testi bağlamında, istatistiksel anlamlılığı ölçmek için temel bir araç olarak karşımıza çıkar. Bu test, aslında “reductio ad absurdum” (saçmalığa indirgeme) mantıksal argümanının istatistiğe uygulanmış halidir  .

P değeri, özünde, gözlemlenen sonuçların test edilen durumla hiçbir alakası olmamasının olasılığını gösterir. Dolayısıyla bu değer ne kadar küçükse, sıfır hipotezini reddetme olasılığı o kadar yüksektir.

P-değeri ile anlamlılık arasındaki ilişki

İstatistiksel anlamlılık ile p değeri arasında doğrudan bir ilişki vardır. P değeri, istatistiksel bir testin sonucunda anlamlı fark vardır denildiğinde, hatalı karar verme olasılığının ne olduğunu gösterir. Bu nedenle, p değeri ne kadar küçükse, boş hipotezi reddetmek için elimizdeki kanıt o kadar güçlüdür.

Geleneksel olarak, tıp ve sosyal bilimler literatüründe p değerinin 0.05’ten küçük olması “istatistiksel olarak anlamlı” kabul edilir. Ancak, bu eşik değeri araştırmacının tercihine göre 0.01 olarak da belirlenebilir. P değeri yorumlanırken şu durumlar göz önünde bulundurulmalıdır:

  • P değeri < 0.05: İstatistiksel olarak anlamlı bir sonuç elde edilmiştir. Boş hipotez reddedilir ve alternatif hipotez kabul edilir.
  • P değeri > 0.05: İstatistiksel olarak anlamlı bir sonuç elde edilememiştir. Boş hipotez reddedilemez.
  • P değeri < 0.01: Daha güçlü bir istatistiksel anlamlılık düzeyi, sonuçların tesadüfen ortaya çıkma olasılığının çok düşük olduğunu gösterir.

Önemli bir nokta, p değerinin klinik anlamlılık hakkında bilgi verememesidir. Büyük örneklemle yapılan bir çalışmadan elde edilen küçük bir p değeri, klinik olarak hiçbir anlam ifade etmeyebilir. Bir bulgunun klinik olarak anlamlı olması için öncelikle istatistiksel olarak anlamlı olması gerekir, fakat tersi her zaman doğru değildir.

Tez analizlerinde neden sık kullanılır?

Akademik çalışmalarda, özellikle de tez analizlerinde p değeri sıklıkla kullanılır çünkü araştırma sonuçlarının güvenilirliğini ve geçerliliğini değerlendirmede objektif bir ölçüt sağlar. Tez çalışmaları genellikle hipotez testlerine dayanır ve p değeri, bu hipotezlerin test edilmesinde standart bir yöntem sunar.

Bununla birlikte, p değerinin sıklıkla yanlış kullanıldığı ve yorumlandığı da bir gerçektir. Özellikle tez çalışmalarında, p değerine aşırı odaklanma ve diğer önemli istatistiksel göstergeleri (etki büyüklüğü, güven aralıkları gibi) göz ardı etme eğilimi yaygındır.

P değerinin tez analizlerindeki öneminin bir diğer nedeni, bilimsel topluluk tarafından yaygın kabul görmüş bir yöntem olmasıdır. Sonuçların raporlanmasında p değeri genellikle virgülden sonra 3 haneye kadar belirtilir ve tam değerin verilmesi önerilir. Bu şekilde, araştırma sonuçlarının diğer araştırmacılar tarafından değerlendirilmesi ve karşılaştırılması daha sağlıklı olur.

P Değeri Nasıl Yorumlanır?

P değerinin doğru yorumlanması, tez çalışmalarının güvenilirliği için hayati önem taşır. Araştırmacıların büyük çoğunluğu bu değeri yorumlarken çeşitli hatalar yapabilmektedir. Peki bu istatistiksel değer nasıl doğru şekilde anlaşılmalı ve yorumlanmalıdır? Bu bölümde, p değerinin yorumlanmasıyla ilgili temel bilgileri ve dikkat edilmesi gereken noktaları ele alacağız.

0.05 sınırı ne anlama gelir?

İstatistiksel analizlerde sıklıkla karşılaştığımız 0.05 eşik değeri, aslında biliminsanlarının üzerinde uzlaştığı bir sınır olarak kabul edilir. Bu değer, ünlü istatistikçi Fisher tarafından önerilen ve bilimsel topluluk tarafından yaygın olarak kabul gören maksimum hata düzeyini temsil eder.

P değeri 0.05’ten küçük olduğunda, sonucun istatistiksel olarak anlamlı olduğu kabul edilir. Başka bir deyişle, sıfır hipotezini reddederiz ve alternatif hipotezi kabul ederiz. Bu durum, elde edilen sonuçların şans eseri ortaya çıkma olasılığının %5’ten az olduğunu gösterir.

Ancak bu eşiğin keyfi olduğunu ve çalışmanın amacına göre değişebileceğini unutmamak gerekir. Özellikle yanlış pozitif sonuçları tolere edemeyeceğimiz durumlarda (örneğin hayati tehlikesi olan bir ameliyata karar vermek gibi) daha düşük bir eşik değeri belirlenebilir.

P<0.01 ve P>0.05 durumları

P değeri farklı aralıklarda olduğunda, sonuçları şu şekilde yorumlarız:

P değeri 0.01 ile 0.05 arasında olduğunda, sonuç “istatistiksel olarak anlamlı” kabul edilir. Bu, gözlenen sonuçların şans eseri ortaya çıkma olasılığının %1 ile %5 arasında olduğu anlamına gelir.

P değeri 0.001 ile 0.01 arasında olduğunda, sonuç “yüksek düzeyde anlamlı” olarak değerlendirilir. Bu, gözlemlenen sonucun tesadüfen elde edilme olasılığının çok düşük (%0.1 ile %1 arasında) olduğunu gösterir.

P değeri 0.001’den küçük olduğunda ise, sonuç “çok yüksek düzeyde anlamlı” olarak nitelendirilir. Bu durumda, elde edilen sonuçların şans eseri ortaya çıkma olasılığı %0.1’den bile azdır.

Öte yandan, p değeri 0.05’ten büyük olduğunda, sonuç istatistiksel olarak anlamlı değildir. Bu, sıfır hipotezini reddedemediğimiz anlamına gelir. Burada önemli bir noktayı vurgulamak gerekir: p>0.05 sonucu, “fark yoktur” anlamına gelmez; sadece “elimizdeki verilerle anlamlı bir fark olduğunu söyleyemeyiz” anlamına gelir.

P-değeri ile güven aralığı ilişkisi

P değeri tek başına, bir çalışmanın klinik anlamlılığı hakkında bilgi veremez. Büyük örneklemle yapılan bir çalışmadan elde edilen küçük bir p değeri, klinik olarak hiçbir anlam ifade etmeyebilir. Bu nedenle, p değerinin yanında güven aralığı tahminlerinin de rapor edilmesi önemlidir.

Güven aralığı, etki büyüklüğünün hangi aralıkta olabileceğini tahmin etmemizi sağlar. Örneğin, I. Tip hatanın %5’te tutulduğu bir hipotez testinde %95 güven aralığı hesaplanır. Bu, aynı çalışma defalarca tekrarlandığında, gerçek etki büyüklüğünün %95 olasılıkla bu aralıkta yer alacağını gösterir.

Bir örnek ile açıklayalım: Annesi sigara içen ve içmeyen çocuklar arasında astım görülme oranları arasında %3’lük bir fark bulunmuş olsun. Bu fark etki büyüklüğü olarak adlandırılır. Eğer bu farka ait %95 güven aralığı %2,5-%4 ise, aynı çalışma defalarca tekrarlandığında oranlar arasındaki fark %95 olasılıkla %2,5-%4 arasında yer alacak demektir.

Sonuç olarak, p değerini yorumlarken sadece anlamlılık düzeyine değil, aynı zamanda etki büyüklüğüne ve güven aralıklarına da dikkat etmek gerekir. P değeri, sonuçların rastgele şansa bağlı olup olmadığını gösterirken, güven aralıkları ve etki büyüklüğü, bulunan farkın veya ilişkinin klinik önemini değerlendirmemize yardımcı olur.

Tez Analizinde En Sık Yapılan 5 Hata

Bilimsel çalışmalarda yapılan istatistiksel hatalar, araştırmaların geçerliliğini ve güvenilirliğini doğrudan etkilemektedir. Yapılan araştırmalarda, incelenen tezlerin tamamında en az bir istatistiksel hata tespit edilmiştir. Bu durum, tez analizinde dikkat edilmesi gereken önemli noktaları gözler önüne sermektedir. Aşağıda, tez analizinde en sık yapılan beş hata ve bunların çözümleri ele alınmıştır.

1. P-değerine aşırı odaklanmak

Araştırmacıların en yaygın hatalarından biri, p değerini araştırmanın odak noktası haline getirmektir. P değeri yalnızca araştırma sonuçlarının şans eseri elde edilme olasılığını gösterir. Ancak, p değeri tek başına sonuçların klinik veya pratik önemini göstermez. Örneğin, büyük örneklemli bir çalışmada istatistiksel olarak anlamlı bulunan küçük bir fark (p<0.05), gerçek hayatta hiçbir pratik öneme sahip olmayabilir.

Bu hatayı önlemek için, p değeriyle birlikte etki büyüklüğünü (effect size) de rapor etmek ve sonuçları bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Etki büyüklüğü, bulguların gerçek dünyadaki etkisinin büyüklüğünü ortaya koyar.

2. Uygun olmayan test seçimi

Veri türüne ve araştırma sorularına uygun olmayan istatistiksel testlerin seçilmesi, yanıltıcı sonuçlara yol açabilir. Test seçimini etkileyen faktörler arasında veri türü, örneklem büyüklüğü, dağılımın normalliği ve hipotezlerin niteliği bulunur.

Araştırmacıların istatistiksel yöntemler konusundaki bilgi eksikliği, fark ve ilişki kavramlarını birbirine karıştırmalarına neden olabilmektedir. Örneğin, bir araştırmacı ilişki analizinde kullanılan testlerle gruplar arasındaki farkı analiz etmeye çalışabilir.

Doğru test seçimi için, öncelikle verinin türünü (sürekli, kategorik), dağılımın normalliğini ve araştırma sorusunun ne olduğunu net olarak belirlemek gerekir. Gerekirse bir biyoistatistik uzmanından danışmanlık alınmalıdır.

3. Örneklem büyüklüğünü dikkate almamak

Yeterli büyüklükte olmayan örneklemler, istatistiksel analizlerin güvenilirliğini tehlikeye atar. Örneklem, beklenen etkinin istatistiksel olarak anlamlı olması için “yeterince büyük” olmalıdır. Örneklem büyüklüğü küçük olan bir çalışma anlamlı sonuçlar vermeyebilir, ancak gereğinden büyük örneklem de kaynak israfına yol açabilir.

Bununla birlikte, istatistiksel güç (power) analizi yapmadan örneklem büyüklüğünü belirlemek, araştırmacıları Tip II hataya (var olan bir etkiyi tespit edememe) sürükleyebilir. Araştırma çalışmalarının gücü en az %80 olmalıdır.

4. Verilerin normal dağılımını kontrol etmemek

Birçok istatistiksel analiz yöntemi, verilerin normal dağılım gösterdiği varsayımına dayanır Bu varsayımın kontrol edilmemesi, yanlış test seçimine ve dolayısıyla hatalı sonuçlara yol açabilir.

Normal dağılımı kontrol etmek için Kolmogorov-Smirnov veya Shapiro-Wilk testleri, çarpıklık ve basıklık değerleri incelenebilir. Veriler normal dağılmıyorsa, non-parametrik testler, veri dönüşümleri veya robust istatistiksel yöntemler tercih edilmelidir.

5. Anlamlı olmayan sonuçları yorumlamak

İstatistiksel olarak anlamlı olmayan sonuçları (p>0.05) “fark yoktur” şeklinde yorumlamak yaygın bir hatadır. P>0.05 sonucu, “elimizdeki verilerle anlamlı bir fark olduğunu söyleyemeyiz” anlamına gelir, “kesinlikle fark yoktur” anlamına gelmez.

Ayrıca, araştırmacılar bazen kendi araştırmaları konusunda taraflı davranabilir ve hatta kasıtlı olarak yanlış yorumlama yapabilirler. Yetersiz eğitim, gözden kaçırma, gereğinden fazla genelleştirme veya tek bir bulgudan genel yargılar çıkarma da araştırmacıyı yanlış yorumlamaya iten etkenler arasındadır.

Sonuçları doğru yorumlamak için, örneklem büyüklüğü, etki büyüklüğü ve güven aralıkları gibi faktörler göz önünde bulundurulmalı, anlamlı olmayan sonuçlar da araştırmanın bağlamında değerlendirilmelidir.

Bu Hataların Tez Sonuçlarına Etkisi

Tez çalışmalarında istatistiksel analizlerdeki hatalar, sadece teknik yanlışlıklar değil, araştırmanın tüm değerini etkileyen ciddi sorunlardır. Bu bölümde, önceki kısımlarda bahsedilen hataların tez çalışmalarına nasıl olumsuz etki ettiğini inceleyeceğiz.

Yanıltıcı sonuçlar üretme riski

İstatistiksel analizlerde yapılan hatalar, bilimsel araştırmaların güvenilirliğini doğrudan etkiler. Özellikle p değerinin yanlış yorumlanması, iki tür kritik hataya yol açabilir: Tip I ve Tip II hatalar. Tip I hata (α), gerçekte var olmayan bir farkı varmış gibi gösterirken, Tip II hata (β) ise var olan bir farkı tespit edememektir.

Bu hatalar şu sorunlara neden olur:

  • Tip I hata (yanlış pozitif): Gerçekte etki yokken etkinin var olduğu sonucuna varılır ve bilimsel literatürde yanlış bilgi yayılır
  • Tip II hata (yanlış negatif): Var olan etkiler gözden kaçırılır ve potansiyel olarak önemli bulgular kaybedilir 

“P-hackleme” olarak bilinen uygulama, yani istatistiksel olarak anlamlı sonuçlar alınıncaya kadar aynı verilerle çoklu testler yapma davranışı, yanıltıcı sonuçların üretilmesinde önemli bir etkendir. Bununla birlikte, tez yazarının büyük örneklemlerle çalışması durumunda, klinik olarak hiçbir anlam ifade etmeyen küçük farklar bile istatistiksel olarak anlamlı çıkabilir.

Bilimsel geçerliliğin zayıflaması

İstatistiksel hataların bir diğer önemli sonucu, tezin bilimsel geçerliliğinin zedelenmesidir. Bu durum, bilim dünyasında “tekrarlanabilirlik krizi” olarak adlandırılan sorunu da beslemektedir. Araştırmacılar sadece istatistiksel olarak anlamlı (p<0.05) sonuçları yayınlama eğilimindedir, bu da literatürdeki bulguların yanlı olmasına yol açar.

Ayrıca, verilerin doğru analiz edilmemesi, yanlış sonuçlara ve hatalı yorumlara neden olabilir. Bu da tezin değerini düşürebilir ve çalışmanın bilimsel geçerliliğini sorgulanır hale getirebilir. Doğru veri toplama ve analiz yöntemleri kullanılmadığında, sonuçların güvenilirliği ve geçerliliği tehlikeye girer.

Tez sonuçlarının güvenilirliğini etkileyen bir diğer faktör, kayıp veri sorununda “ad hoc” (geçici) yöntemlerin kullanılmasıdır. Bu yaklaşımlar genellikle yanıltıcı sonuçlar üretilmesine neden olmaktadır Dolayısıyla, verilerin toplanması ve analizi sırasında yapılan hatalar, tüm tez çalışmasının bilimsel değerini zayıflatır.

Danışman ve jüri değerlendirmelerinde olumsuzluk

İstatistiksel hataların varlığı, tezin akademik değerlendirilmesini de olumsuz etkiler. Danışmanlar ve jüri üyeleri, tezin istatistiksel sağlamlığını değerlendirirken bu hataları genellikle fark eder ve tez sahibine düzeltme talep eder veya tezi tamamen reddedebilirler.

Konusu hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan, araştırmasını doğru tasarlamayan veya analiz yöntemlerini hatalı uygulayan tez yazarlarının çalışmaları genellikle onaylanmamaktadır. Özellikle örneklem sayısının yetersizliği, kontrol grubunun olmaması veya istatistiksel analizin uygun olmaması gibi durumlar, tezin reddedilmesine yol açabilmektedir.

Başka bir deyişle, tez yazarının p değerini doğru yorumlamaması ve bu değerleri (P=x.xxx gibi) kesin olasılık değerleri olarak rapor etmemesi, çalışmadan yararlanacak üçüncü şahıslara sağlayabileceği yararları da sınırlandırmaktadır Bu durum, tezin danışman ve jüri değerlendirmelerinde olumsuz sonuçlar doğurabilir.

Özetle, p değeri yorumlama hataları ve uygun olmayan istatistiksel analizler, tez sonuçlarının güvenilirliğini, bilimsel geçerliliğini ve akademik değerlendirmelerdeki başarısını ciddi şekilde etkilemektedir.

Tez Analizinde Hataları Önlemek İçin Çözüm Önerileri

Tez analizinde yapılan istatistiksel hataların önüne geçmek için çeşitli stratejiler bulunmaktadır. Bu çözüm önerileri, araştırmanızın bilimsel değerini artıracak ve savunma aşamasında özgüvenle durmanızı sağlayacaktır.

Doğru test seçimi için danışmanlık almak

İstatistiksel veri analizi sürecinde uygun test seçimi, sonuçların geçerliliği ve güvenilirliği açısından kritik bir adımdır. Test seçimini etkileyen faktörler arasında veri türü (sürekli, kategorik), örneklem büyüklüğü, dağılımın normalliği ve hipotezlerin niteliği bulunur . Yanlış test seçimi, yanıltıcı sonuçlara ve hatalı çıkarımlara yol açabilir. Öncelikle tez konunuza uygun analiz yöntemini belirlemek için biyoistatistik alanında uzman bir akademisyenden danışmanlık almanız önerilir. Böylece ANOVA, t-testi, Mann Whitney U, Kruskal Wallis gibi testlerden hangisinin uygun olduğuna daha kolay karar verebilirsiniz.

Veri ön işleme ve temizleme

Ham veriler üzerine veri ön işleme yöntemleri kullanılmadığında veya yanlış yöntem uygulandığında, veri analizi yöntemleri yeterli başarıma ulaşamaz. Veri ön işleme, verilerin eksik, yanlış veya ilgisiz kısımlarının belirlenmesi ve düzeltilmesi işlemidir. Bununla birlikte, veri temizleme süreci şu adımları içerir:

  1. Eksik verilerin tamamlanması (istatistiksel yöntemlerle)
  2. Aykırı değerlerin belirlenmesi ve ele alınması
  3. Veri dönüştürme ve normalleştirme
  4. Tekrarlanan verilerin kaldırılması

Dahası, veri temizleme için OpenRefine, R dataMaid paketi veya SPSS gibi yazılımlardan yararlanabilirsiniz.

Güç analizi ve örneklem hesaplaması

Güç analizi, bir araştırmanın istatistiksel olarak anlamlı sonuçlar elde etme olasılığını değerlendiren önemli bir süreçtir. Etik kurul başvurularında zorunlu hale gelen güç analizi, araştırma çalışmalarının gücünün en az %80 olmasını hedefler. Öte yandan, güç analizi için G*Power gibi ücretsiz programlar veya daha kapsamlı analizler için PASS programı kullanılabilir. Çalışmanıza başlamadan önce yapılan güç analizi, belirli bir etki büyüklüğünü tespit etmek için gereken minimum örneklem büyüklüğünü hesaplamanızı sağlar&.

P-değeri yanında etki büyüklüğü kullanmak

APA (Amerikan Psikoloji Derneği), araştırmalarda p anlamlılık değeri ile birlikte mutlaka etki büyüklüğü değerinin de hesaplanarak raporlanmasını zorunlu kılmaktadır. Etki büyüklüğü, sonuçların klinik ve pratik önemini değerlendirmede kritik bir rol oynar. P değeri yalnızca istatistiksel anlamlılığı gösterirken, etki büyüklüğü bulgunun gerçek dünyadaki etkisinin büyüklüğünü ortaya koyar. Ayrıca, etki büyüklükleri meta-analiz çalışmalarının temel verileridir ve standardize edildikleri için karşılaştırılmaları kolaydır.

Sonuç

Sonuç

P değerinin doğru anlaşılması ve yorumlanması, bilimsel araştırmaların güvenilirliği açısından son derece önemlidir. Bu makalede incelediğimiz gibi, p değeri sadece istatistiksel anlamlılığı gösteren bir ölçüt olup, tek başına araştırma sonuçlarının klinik veya pratik önemini yansıtmaz. Dolayısıyla, tez çalışmalarında p değerine aşırı odaklanmak, uygun olmayan test seçimi yapmak, örneklem büyüklüğünü dikkate almamak, verilerin normal dağılımını kontrol etmemek ve anlamlı olmayan sonuçları yanlış yorumlamak gibi hatalardan kaçınmak gerekir.

Başarılı bir tez analizi için, p değerinin yanında mutlaka etki büyüklüğü ve güven aralıklarının da raporlanması önerilir. Aynı zamanda, araştırma başlamadan önce güç analizi yapılarak yeterli örneklem büyüklüğünün belirlenmesi çalışmanın güvenilirliğini artıracaktır. Gerektiğinde biyoistatistik uzmanından danışmanlık alınması da doğru test seçimi konusunda araştırmacıya yardımcı olabilir.

Sonuç olarak, p değeri bilimsel araştırmalarda önemli bir araç olmakla birlikte, araştırmacılar bu değerin sınırlılıklarının farkında olmalıdır. P değerinin yanlış yorumlanması veya aşırı vurgulanması, bilimsel literatürde yanıltıcı sonuçların yayılmasına neden olabilir. Bununla birlikte, istatistiksel analizlerin doğru uygulanması, tezinizin bilimsel geçerliliğini güçlendirecek ve jüri değerlendirmelerinde başarılı olmanızı sağlayacaktır. Tüm bu bilgiler ışığında, araştırmacıların istatistiksel yöntemler konusunda sürekli kendilerini geliştirmeleri ve güncel yaklaşımları takip etmeleri, kaliteli bilimsel çalışmalar üretmenin temel şartıdır.